24 Şubat 2012 Cuma

bir bahar akşamı rastladım size.


    Oturmuş, ekmek arası bişeyler yiyordum. Tüm gün ordan oraya koşturmaktan isyan eden zavallı ayaklarımı bir nebze dinlendirmeye çalışıyordum bi taraftan da, ne kadar mümkünse artık. Ilık bir kış havası, güneş de var. Ama aldanıp da güneş görmüş mart buzağısı gibi çıkarsan görenler sırıtıyorsun sanır, öyle bir hava var.

   Yanımdaki banka yerleştiler uzun uğraşlardan sonra. Uzun zamandan beri evden çıkmayan, ilaç kullanmaktan artık kendi ten kokusunu kaybetmiş, hasta insanlara has kesif kokusu açık havada bile belli. İtici mi? Asla! Zira işlemiştir tüm varlığına o koku, ne yaparsan yap çıkmaz. Bir nebze çaresizliğin de kokusudur. Sol yanında bir tutukluk. Zor hareket ediyor. Ama güzel gözleri var. Nazar mavisi gözler... Derin, yaşanmışlığın en gerçek çizgilerine sahip, ustaca etrafa bakan... Yaradan güzel yaratmış dedirtiyor görene. 

   Hani olur ya daha fazla kalmaz gücün, kolun kanadın kırılır, kürek çekemez olursun hayatın karşısında ve bırakırsın kendini akışına, nereye götürse kabulündür, öyleydi işte. Akıp gitmeye devam edecekti kendisinin varlığına rağmen ve bekliyordu zamanını. Geldiğinde de hiç gocunmayacaktı."Neden geldin, yapacak işlerim vardı, çocuklarım evlenecekti, ev alacaktım, kredi ödeyecektim, torun sevecektim" demeyecekti. Muhtemelen yeterince milletin sırtına kambur olduğunu düşünüyor ve elzem olmadıkça en temel isteklerini bile dillendirmiyordu. 

    Ben yemeye devam ediyorum bunları düşünürken. Ama bir gözüm hep onda. Baktığımı anlıyor. Utanıp gözlerimi kaçırıyorum. Aklımdan "Sahiden ne güzel gözleriniz var." demek geçiyor bir ara ve bunu kalkıp yanağına bir öpücükle taçlandırmalıyım. Ama vazgeçiyorum. Yanında kocası olduğunu düşündüğüm biri var. Sosyal sınırlar beni engelliyor. Sessizce uzaklaşıp gidiyorum. Kim bilir belki de demiş olsaydım çok şaşırır ve mutlu olurdu. Ama diyemedim işte:(

22 Şubat 2012 Çarşamba

biscolata erkeğim

   Geçenlerde evin yakınındaki bir fırına, ekmek almaya gittik bir arkadaşımla. Biz gırgır, şamata yaparken fırına girdik. Fırına girmemizle biz şok durumuna geçtik. Ekmek satışı yapan çocuğun süper ötesi mavi gözleri vardı ve inanılmaz derecede yakışıklıydı. Üstüne üstelik  o güzel gözleriyle de bizi yiyip bitirdi, ferfecir okuyordu yani gözleri. Bizim de herhalde anladı eşcinsel olduğumuzu. Beni ayrı, yanımdaki arkadaşı ayrı kesti. Çıkışta ikimiz de birbirimize baktık ve:

  - O neydi öyle yaaa? Süperdi. Üstelik bizi de yedi bitirdi.

  - E iyi de abi, böyle bi çocuğun fırında ne işi var?

  - Ne bileyim? Biscolota erkeği herhalde. O yüzden orda, şeklinde bir konuşma geçti aramızda. Ve o gün bugündür hep aynı fırına ekmek almaya gitsem de o çocuğu bir daha göremedim. Eğer görürsem "Biscolata erkeğim benim!" deyip boynuna sarılacağım. Şaka len, nerde ben de o cesaret:)

19 Şubat 2012 Pazar

kızkurusuz hava sahası

  Yeni bir kampanya başlatmaya karar verdim:  "Haydi kadınlar kocaya." Feministler hemen carlamasın diye açıklamayı da yapayım, hak vereceksiniz zira. İş görüşmesine gittim. İki bayan avukat ortak çalışıyorlar. Ben birisi ile telefonda görüştüm ve olumlu bi elektrik aldım. Telde konuştuğum kadın "Ben belki büroda olamayabilirim. X hanımla görüşürsünüz" dedi. Tamam deyip gittim. Allahım böyle kazulet, böyle hayata karşı küsmüş, öfkeli biri nasıl olabilir bilemiyorum. Gayet sinirli bir biçimde:

-Yok öyle biz öğretemeyiz efendim stajyere iş miş, otursun kendi öğrensin.(sanki kendisi anasının karnında öğrendi.) Ben bi de ona dilekçe nasıl yazılır onu mu öğreteceğim. Avukatlık yapmayı seven insan kendisi öğrenir, sevmiyorsa da gitsin manavlık yapsın, dedi. Ben de ardıma bakmadan, bacaklarım baldırlarıma değe değe kaçtım tabi. Ne yapacaktım başka! Zaten yeterince stresli bi iş bizimkisi, bir de büro da gerilmek istemem doğrusu. Nalet olsun atom fiziğine diyorum:)

  Sevgili okuyucu, kınamıyorum bu evde kalmış kız kurularını. Ama bayanlar mümkünse kariyer yapacağım diye evde kalmasın. Hele hele kariyer yapacaksa avukat hiç olmasın. Hem avukat hem de evde kalmış olunca üzgünüm ama hiç çekilmiyor. Çevreye, topluma, etrafındakilere zararlı. Gelin elele verelim ve onları bu durumdan kurtulalım.

   Kızkurusuz hava sahası istiyoruz.

18 Şubat 2012 Cumartesi

talihsiz

  -Ne cenabet bir insanım ben! Otobüste milletin koltuk arkası ekranı cam gibi, benimkisi karıncalı.  "Ah felek zalim felek! Millete kavun yedirdin, bana da yedirdin kelek." şarkısını söyleyesim geliyor.
 
 -Memlekette para veren avukat bulamadım diye İstanbul'a geldim. Burda da doğru düzgün çalışacak birini bulamadım. Maşallah dediğim üç gün yaşıyor. Kuruttum resmen ortamı. "Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun." diyesim geliyor.

17 Şubat 2012 Cuma

palto

  Bu yaşın sahibi oldum anneme en çok şu paltomun düğmeleri dikileceği için ihtiyaç duyuyorum. Palto deyip geçmeyin! Nice romanlar yazılıp dünya edebiyatına kazandırmıştır şahs-ı muhterem.

14 Şubat 2012 Salı

yaptım olacak


  Sevgililer günü münasebetiyle, bu mübarek günde açılışını yapayım istedim blogumun.Devam blogu olması nedeniyle selam içeren bir yazı yazmak istemedim. Vatana millete hayırlı olsun.Evet inanıyorum ki Zeki  Müren de bizi görecek. 


   Bugün yapacağım, memleketten getirdiğim güllü ve cevizli höşmelimlerimi romantik bir fransız şarkısı eşliğinde bıyığıma bulaştıra bulaştıra yemek olacak. Tüm yıl boyunca bunu hayal etmiştim.o şarkı da bu efenim:) (Umarım gitmiştir ortama. Böyle bi günde manda yuva yapmış söğüt dalına dinlememi bekleme benden sevgili okur. Kaytan bıyıklı olabilirim emme romantizm bende. Hem ayrıca türkçesini bilem yazmışlar)



Not: Resim yemeksepeti'ne aittir. Güzel özetlemiş bence durumu. Ama resmi görünce başka şeyler anlatacağımı sandınız değil miiiii?