27 Eylül 2012 Perşembe

teşhis: andropozsunuz!


 Yok anacım yok! Adam kesin andropoza girdi. Kimden mi bahsediyorum? Tabi ki babamdan. En son olay ise rivayetlere dayanıyor olmakla silsilesi gayet sağlam: annem! Bugün odama geldi. Elinde söylemesi ayıp yoğrulmuş kıymayla. Bir taraftan onları elleriyle bir evirip çevirip tokatı şap diye yapıştırıyor, löp diye eline amele sümüğü gibi yapıştırıp sonra kaldırıyor. Bi bakıyorum eneee köfte şeklini almış. Nasıl oluyor da bu kadar pratik bi biçimde hallediveriyor bilmiyorum. Eee dayak cennetten çıkma sanırım. Köfteyi bile adam ediyor:) 

  Neyse dün anneme epey kalabalık misafir gelecek. Kadın sabahleyin bi sürü hazırlık filan yapıyor. Ben de yardım ediyorum(yazar burda hem yardımsever kişiliğini hem de ne kadar hamarat olduğunu vurguluyor:P). Patlıcan böreği yapacak oldu. Babam zat-ı şahanesi de patlıcan, patates ve bilimum börekleri sevmez. Kupkuru, kaskatı, sade lorlu  olacak illa böreği veya ıspanaklı. Annem de öğlen yemeğine geldiğinde ona börekten koymamış. Annemin misafirleri geldiği sırada tepsinin içindeki böreğin kapağını kaldırıp bakmış. Anneme "Börekten de koy!" demiş. Annem: "Sen yemezsin ondan." deyince "Sen anca kendini düşün zaten." deyip alınmış. Akşama eve tekrar gelince anneme hala kızgınmış, öfkesi geçmemiş. 

  Olay bundan ibaret değil. Kaç zamandır olur olmaz şeylere kızıyor, söyleniyor, sesini yükseltiyor. Bir bahane bulup neden gözünün üstünde kaşın, büzüğünde ağarmış kılın var deyip bizi bir güzel terletiyor. Bundan önceki olay da benim atanmış olmama rağmen, 3 aydır bir türlü sevgili Maliye Bakanımızın imza atmaması sebebiyle işe başlayamamış olmam. Efenim ne sanayiye gidip kaportacı olmam kaldı ne çatal gösteren su tesisatçısı havam! Tam iki hafta aynı evin içinde birbirimizin yüzünü görmeden dargın gezdik. Daha doğrusu ben konuşmadım. Ona kalsa akşama "Naber lan, y.rram?" havasında olabilirdik.((Şaka lan şaka babamla hiç öyle enseye şaplak g.te parmak olmadık biz. Hep mesafeli, saygılı... Nekka iyi aile çocuğuyum bak! (Nerden geldiyse bu kendini pazarlama aşkım şevkim durduk yere:)

  Velhasılı kelam derdimiz çok ailecenek. Ne yapsak yaranamadık! İyileşsin diye yaralı parmağa bile işemeyi düşünüyorum a, ille ki bilsem iyileşecek. Her yaşayan Adem evladına gelecek bu amma geçse bir an önce iyi olacak.

Not: Hafta sonu için Kütahya'ya gidiyorum gençlik. Çok sıkıldım kaç zamandır tıkılıp kaldım şurda. Bi arkadaşlarla görüşmek iyi gelecek sanırım. Kalın sağlıacakla.

16 Eylül 2012 Pazar

Sadi

"Çocukken ibadete heveslenir, geceleri uyanır, namaz kılar, Allah'a yakarırdım.
Herkes uyuyordu bir gece.
Babam uyanıktı sadece.
Kur'an okuyordum.
'Neden geceyi uykuyla geçiriyor, kalkıp iki rekat namaz kılmıyorlar?' dedim.
'Uyanık kalıp başkasını çekiştireceğine keşke sende uyusaydın.' diye çıkıştı babam."*
                                                                                                  *Sâdi-Gülistan

  Ne güzel söylemiş Sâdî'nin babası. En büyük sıkıntımız sanırım bu millet olarak. Kendi yaptığımız her şey güzel, mükemmel; başkasına gelince öğğhh tü kaka! Aynı şeyleri kendimiz de en yüz bin milyon baloncuklusundan yaptığımız halde, başkasında görünce çamur atmaya bayılıyoruz. Çok az kendimizi eleştiriyoruz.
(Buna ben de dahil. Lafım önce nefsime.)

15 Eylül 2012 Cumartesi

doksanlı yıllar

  Doksanlı yıllarda geçirmiş olduğum çocukluktan mıdır bilmem, o yıllar daha yeni geçmiş gibi geliyor. Ama geriye dönüp baktığımda aslında aradan neredeyse yirmi yıl geçtiğini görünce gözbebeklerim büyüyor ve bu kadar zaman geçmiş olması beni ürkütüyor.

Not: Edi ile Büdü'yü nasıl ve kimin yaptığını hep merak etmiştim. Bu fotoğraf benim için epey bi kıymet arz etti.:))

13 Eylül 2012 Perşembe

imar hukuku II


 Hoca bütün öğrencileri tarafından sevilir, yürüyen bir kütüphanedir. Orjinalinden İstanbullu'dur. İstanbul beyefendisine yakışır bir vakarı, konuşması, sıcakkanlılığı vardır. Derslerinde belki de alanına uygun olarak (Çünkü İdare hukuku pek kurallara bağlı olmadan işleyen kurallı bir alan diye tanımlasam yanlış söylemiş olmam sanırım. Her daim bir istisna vardır ve hatta istisnanın istisnası olan durumları bile gördüm, abartmıyorum.):  "Arkadaşlar bu konuyu ne olduğunu açıklamaktan ziyade ne olmadığını açıklayarak ele alacağız ki daha iyi anlaşılabilsin. Arif'e de tarif gerekmez zaten." der, milletin ilgisinin dağılmaya başladığını sezdiği anda "Arkadaşlar bu konuda çok para var." veyahut "Bunu sınavda sorarım." diye espiri yapar. Bunu artık o kadar çok söyler ki öğrenciler arasında bu laf duyulduğu anda kim varsa önce güler arkasından derse dikkatle odaklanır. Bir de yeri geldiğinde ders arasında öyle kıvrak espiri yapar ki -gülmeden-, milletin anlaması bir kaç dakikayı bulur ve kahkaha sesleri ancak o zaman duyulur, çoğu zaman ise sadece bir kaç kıkırdama sesi gelir sınıftan.

  Bindik vapura geziye çıkacağız. İşte bu şahane Hoca'ya: "Hocam hadi hayırlı uğurlu olsun, artık profesör olmuşsunuz." dediler. Ve Hoca'nın cevabı insanlıktan nasibini almamış, egolarının kurbanı olmuş bir çok hocanın aksine, kendisine yaraşır bir cevaptır: "Arkadaşlar profesör olduk olmasına ama bakalım herşeyden önce adam olabilecek miyiz?" Tüm öğrenciler hep bir ağızdan: "Vuhuuuuvvvv...

  Bir diğer anekdot ise vapurla Mimar Sinan Üniversitesi'nin önünden geçerken: "Arkadaşlar güzelim tarihi bir bina ancak eğitim almış,  alanında uzman kişiler tarafından dokusuna uymayan bir şekilde bu kadar bozularak bu hale getirilebilirdi." demişti. 

  Düşününce haklı olduğu ne çok nokta varmış. Ömrün uzun olsun Hocam. Tekrar bir yerlerde görüşebilmek dileğiyle. 

12 Eylül 2012 Çarşamba

İmar hukuku-I

  İmar hukuku diye seçimlik bir ders alıyorum. Boğazdaki çarpık yapılaşmayı göstermek üzere(yersen:P) Hocamız, tekne turuna çıkaracak. Zaten İdare Hukuku dersinden tanıdığımız bir hoca veriyor dersi.

   Bilmem kaç zamandır üniversitenin İdare Hukuku kürsüsünde doğru düzgün profesör olmamasına, Hocanın bu konuda aslında yeterden çok öte, hak etmesine rağmen; sırf o dönemdeki rektörlükle aynı dünya görüşünü paylaşmadığı için kadro açıp Hoca'ya profesörlük imkanını vermemişler.

  Gün olmuş devran dönmüş, rektör değişmiş ve en nihayetinde kadro açılarak Hocamız bizim tekne turunun yapılacağı gün hak ettiği ünvanı almıştı. Öğrenciler arasında bu tür haberler asıllı asılsız yıldırım gibi yayılır. Ne tür dedikodular dönmüyor ki hocalar hakkında: 

  "Aaa duydun mu bak Semih Hoca ile Ayşenur Hoca arasında gençliklerinde herkes tarafından bilinen bir aşk varmış. -Deme yahu, demek Ayşenur Hoca ondan bunca zamandır evlenmemiş, garibim hayata küsmüş baksana haline!"

  "Seda Hoca vardı ya o neden peltekmiş biliyor musun? -Neden? -Asistanken kafasından aşağıya kaynar çaydanlık dökülmüş, sonrasında estetik mestetik derken ancak bu kadar düzelebilmiş. - Vah garibiiim! Biz de bilmeden iyi dalga geçtik onla, görüyo musun, tüh!!!" Neden, nasıl hiç sorgulanmaz. Öğren ve dağıt. Bütün okullarda az çok böyle sanıyorum.:)*

*Devamı gelecek gençlik bekleyin:)

10 Eylül 2012 Pazartesi

Love is...



Aşk, ilk günkü gibi kalabilir; heyecan da öyle. 
Aylar da geçse, yıllar da geçse.
Hayat insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.*

                                        *Amin Maalouf
                       Doğunun Limanları syf 109