29 Ocak 2014 Çarşamba

Hatçam

   Devam...
   Bir gün annemle oturuyoruz evde. Ben bilgisayardan mı açtım yoksa çalan ıradyoda mı hatırlamıyorum, Hatçam türküsü çıktı. Çok severim bu türküyü neden bilmiyorum. Sümer Ezgü'den başka kimselerde dinlediysem de beğenemem.  İnce tığıyla bişeyler örüyor, hiç durmaz zaten. Sözde bana çeyiz düzüyor garibim ama bilmiyor tabi durumumu. Neyse, aniden örmeyi bıraktı:

   -Ne zaman bu türküyü dinlesem bizim köyde Hatça diye bi kadın vardı o gelir aklıma, dedi. Sonra etraflıca bana anlatmaya çalıştı. Ancak ben köyden ayrıldığımızda henüz 2 yaşıma bile girmediğimden, herkesi simaen tanısam da isim ve akrabalık bağı olarak tanımıyorum.Anlamadım bir çok söylediğini, sadece "Hı hı, biliyorum." demekle yetindim.

   -Gençken pek güzel bi kadındı bu Hatça, sarı sarı saçları vardı, yazmasının altında belikleri görünürdü. Çok güzel gelirdi bana. Çocukluk işte, bakmaktan alamazdım kendimi, dedi.

  -Bizim köyden falancalardan filanca da Hatça'yı almak istemiş. Ama Hatça'nın gönlü yokmuş. Adam da sen misin gönlü olmayan, deyip nefesi kuvvetli bi hocaya, bir büyü yaptırmış. Büyü tutmuş. Adam, Hatça'ya sonraki gidişinde Hatça gönül vermiş, adama varacak olmuş. Ama ne olduysa olmuş adam gitmiş başka birisiyle evlenmiş. Hatça'ya yapılan büyüyü kuyudan çıkaracak olmuş, amma ne fayda bulunamamış.  Büyü o büyüymüş. Hatça, aklını yitirdi, ondan sonra iflah olmadı. Belki aklı yerine gelir diye biriyle evlendirdiler ama yeni adamını eve almaz, kapılardan da içeri sokmaz. Adamceğiz de ne etsin bırakmaz sahip çıkar gene, kadın der evi çekip çevirsin der ama Hatça kendinden geçmiştir. Ne kadınlık yapar, ne adama ne kendine bakar. Yaaa oğlum, Allah iyiylerle karşılaştırsın, insanların başına herşey geliyor, zor böyle şeyler, dedi.

  -Yaşıyor mu kadın, anne? dedim.

  -Yaşıyor, yaşamaz mı dedikten sonra yine tafsilatlı bir tarife geçti. 
İşte bu türküyü ne zaman dinlesem, aklıma bu Hatça gelir benim." dedi. Derin bir soluk koyverdikten sonra tığını bir ileri bir geri çekerek oyasına döndü.

    Şimdi artık benim de aklıma ne zaman bu türküyü dinlesem tanımadığım, ama hikayesini, acısını paylaştığım o Hatça geliyor. Bir yerim inceden titriyor, sonra geçiyor:

   "Ellerin köyünde Hatçam, gahir çekilmez.
    Doldur ağularını içelim Hatçam."


Not:Takip edin hüleyn sevaptır: http://saklisevgi.blogspot.com.tr/

27 Ocak 2014 Pazartesi

iki keklik




    Dedemle nenem ilkokula bile gitmemişlerse de kültürlü insanlardır ve çoklarına göre de fakir olmalarına rağmen, görgülü, ekmeği yenir, suyu içilir, evinde yatılır, misafire güleryüz gösterilir insanlardır. Hatta o kadar ki önceden ulaşımın kolay olmadığı, bir yerden bir yere giderken yol üzerindeki köylerde konaklanması gerektiğinde önce dedemlerin evini gösterirlermiş. Ondan önceki dedelerimizden kalma, vakfedilmiş bir göz oda ve bir ahırın kapıları misafir geldiğinde açılır, kaç gün kalacağı sorulmaz, kendisine aş, hayvanına da saman-ot-yem verilir ve kimse de bundan gocunmazmış. Şimdilerde nenem o vakfedilen oda ile ahırı kadastro işlemleri geçerken tüm akrabaların ve sülalenin payı var diye kendi üzerine dahi almayıp, büyük dedelerden birinin üzerine kaydettirmiş ki kurt teyzem ve diğer kurt akrabalar değerli olan bu yeri satıp vakfı -kullanılmıyor olsa bile- yok etmesin.  Hiç bu politik oyunlara aklım ermediği gibi kandırılmaya müsait de bir yapım olduğundan bu konulara değinmeyeceğim, her neyse...

    Dedemle nenemin bunca görgülü olmasından olsa gerek köy yerinde zamanında radyo, nenemin ifadesiyle ıradyo, çok evde olmamasına rağmen dedem, annemin genç kızlığı döneminde eve bir ıradyo almıştır. Annemler çeyizleri için allar, güller, dallar işlerlerken tek kanal olan TRT radyo devamlı açık olurmuş. 

    Annem de, nenem de, dedem de bu sebeple, bir çok türkü bilirler, severler ve söylerlerdi. Hatta o kadar ki dedem yatağa düşüp de iyiden kalkamaz olduğu hastalığının son dönemlerinde, televizyonda çıkan iki keklik türküsüne eşlik etmiş, sözlerini tekrarlamış: "Bak, şimdi burasında 'yazması oyalı, kunduruası boyalı' diyecek!" deyip içimi sızlatan, beynime kazınan ve ölümünden sonrasında bile hala bu şarkıyı dinlediğimde aklıma gelen heyecanını anımsamama neden olacaktı. 

   Kim bilir belki kendi doğduğu toprakların içinden çıkan bu türkünün onda bir hikayesi vardı ya da annesiz babasız büyümüş olmanın verdiği öksüzlük duygusunu onca yaşına rağmen atamamıştı veyahut da ucu yanık bir sevdanın kenarı-köşesi canını yakıyordu, bilemiyorum. Amma sonuncusuna pek ihtimal vermiyor olmalıyım, çünkü gözümün önünde nenemle ikisi de dünya üzerinde belki de denk gelebilecek en iyi çift idiler. Birlikte fakirlik çekmişler, birlikte çalışmışlar, birlikte kazanmışlar ve bir yastığa yıllarca baş koymuşlar. Elbette kötü günleri de olmuştur ama bunu da aşmasını bilmişlerdir. Sonrası mı? Sonrasında şarkılar, türküler,...

devamı gelecek...

22 Ocak 2014 Çarşamba

uyku



   Hani en olmadık yerlerde o uyku gelmesi var ya... "Nasıl tatlı bişisin sen yaaaaaa!" diye ağzına çarpa çarpa seven halayıklar gibi sevesim geliyor. Evet o uyku aynı zamanda en korkunç Çin işkencelerinden bile daha korkunç. Gözlerini kapatmamaya çalışırsın, etraftan sesleri duyarsın hatta anlaşılmaz sesler çıkararak tepki de verirsin ama nafile insanın içi uyur. Tam o esnada önüne yatak serseler, "Kalk, yat şuraya!" deyip üstünü örtseler tüm uykun anında çama çıkar.

   Bir de uzun yolculukta, otobüste giderken kendinden geçercesine uyumalara ne demeli? Cam kenarındaysan sıkıntı yok düşen kafan cama tok ettiği anda sarsılır ve kendine gelir hiç bir şey olmamış gibi etrafına bakar, seni gören biri var mı diye süzer, olmadığını görünce ağzının suyunu silerekten tekrar uyumaya devam edersin. Ta ki kafanın cama ikinci toklamasına kadar... Ama koridor kısmında isen durum daha içler acısı. Yanındaki adamın omzuna kafa koyarak, onun saatlerce seninle ilgili bir ev ile 3 çocuk hayali kurmasına neden olabilirsin. Çok vahim!

12 Ocak 2014 Pazar

zalımsın dünya


   Tamam güzelsin, gülüşün de güzel, iyi vücut çalışmışsın, askılı tişörtleri giyince tahrik de oluyoruz, çok beğeniyoruz, içimiz gidiyor ama ahhh bu farkındalık yok mu? Bu beni öldürecek. Farkındasın işte ya yakışıklı, seksi, mükemmel olduğunun, hah ondan bahsediyorum. Herkeşlere açık profil fotolarından bu egonun da tatmin olduğu belli. Seviyorsun beğenilmeyi, zaten kim sevmez, değil mi? En doğal hakkın böbeyim. Sev tabi sev de hobi olarak sev. Abartma yani. Bilmem kaç milyon tane cool(ama gerçekten cool) resim koymanın kime ne zararı var diye düşünme! Var annem var! Kıskanıyoz işte, canımız istiyo, çükümüz şişiyo. Sana hiç mi demediler erkek çocuğudur görünce tattırmak lazım yoksa bi tarafı şişer diye, şişiyo işte. İnsanız yani her ni gadan mükemmel iyiniyetli olsak da kıskanıyoz anam-babam. Üzüyon üzme! Hadi canım hadi sen koyma o kadar fotoğraf orda burda, biz de ciğerci kedisi gibi bakmayalım. Öptüm kib!


Not: Ben olsam koyardım genşler şimdi, ni gadan samimi olduğumu burdan anlayın!

Not2:Adam(resimdeki adamdan bahsetmiyorum) Tommy Hilfiger'in mankeniymiş! 
Not3:Dahası Milla Jovovich adama iltifat etmiş ben kime diyorsam

3 Ocak 2014 Cuma

Kırma


 "Çiçeğin burnunu kırmayacaksın." der annem.
Çiçeği ezsen bile, burnunu kırma! 
Kırdın mı tomurcuk gider, heves gider. 
Yeşerecek mecalin kalmaz. 
Mecal kalsa ümit kalmaz.
Onmaz daha!