29 Ocak 2013 Salı

konuşmadan anlatabilmek derdini

 (feci halde spoiler içerir)

  How i met your mother'da bu bölümü izleyen var mı bilmiyorum. Ama bu sahne bana o kadar dokunmuştu ki... Sebebini ise bilmiyorum ya da biliyorum da dile getirmek, düşünmek istemiyorum. Diziyi izleyenler bilir, Robin özgür karakterlidir, çocuk sahibi olmak istemez hatta bunun düşünü bile kurmaz ve bir çocuğun hayatındaki planları  için ayak bağı olduğunu düşünür. Ama bu bölümde işler böyle değildir ve sağlık sebebiyle çocuk sahibi olamayacağını anlar. Ted'in çocuklarına hikayesini anlattığı gibi Robin de hiç olmayacak çocuklarına geçmiş hikayesini anlatır. Bir yerinde şöyle der(7.sezon 12.bölüm 13:58 vd) : "Tabii bir şeyi istememekle ona sahip olamayacağının söylenmesi farklı şeyler. Sanırım bir gün fikrini değiştirirsen bunu yapabileceğini bilmek insana iyi geliyor.

  Bazen kimseye açıklama yapmadan,  onların senin için çabalamalarını istemeden,tıpkı annelerin yaptığı gibi, sadece kendiliğinden anlamalarını beklersin, umarsın. Ama öyle olmaz. Hep ifade etmen gerekir. Hatta bazen ifade etmen de yeterli gelmez, kendini parçalarsın ama karşı taraftan bi dönüş alamazsın. İşte öyle bir şey. 

  Ne düşünmem gerektiğini bazen ben de bilmiyorum. Arada da buraya gelip saçmalıyorum.Aldırmayın siz bana. Şu bölümü izleyin. Ne demek istediğim zaten ortaya çıkacaktır. 

  

26 Ocak 2013 Cumartesi

peace,love, music

"Seni diye tuttum kediyi dizlerime yatırdım 
Seve seve tüylerini uykulara götürdüm
Çekmecemde resmin vardı baka baka bitirdim
Gözlerimle sana güller papatyalar getirdim."

Bunlar nasıl samimi dizelerdir, bir o kadar da melodisi. Ezginin Günlüğü'nün dizeleri bunlar. Şarkı resmen duygularıma tercüman oldu. Gözlerim pek sık bulanmaz. Nedense hüzünlü bir şarkı olmamasına rağmen... 

Her kavuşma içinde bir ayrılık acısını barındırır. Bunun ziyadesiyle farkına varmakla anı yaşamak arasında gidip geliyorum. Mutluyum, heyecanlıyım ama bir o kadar da midemde bir el içimi sıkıyor, buruyor, suyunu çıkaracak gibi canımı acıtıyor. 

Dışarda fırtına var, ne gam! İsterse kıyamet kopsun.

 Kızarmış burnumuzdaki o iğreti sümüğü bile silmek ve buna sevinmek...En şapşal sevgilerdendir ama en samimi olanlarındandır aynı zamanda. Böyle bişey işte. 

Efil efil bir rüzgar...Renk renk kelebekler... En ufak çıt'ta pırrr diye uçup gidecek ürpertisi... 
Yalnız evde ısınan kalorifer çıtırtılarını dinlemek... Yorgan altına saklanmak... 
Yalnızlık...

"Yan kalbim yan, külden adam olursa
Yan kalbim yan, kaçamazsın sevdadan."*

*: Ezginin Günlüğü - Yan kalbim yan 


23 Ocak 2013 Çarşamba

ilk cübbe, ilk şofben, ilk duj


  Bugün iş yerinden pek cana yakın müdürüm ve diğer avukatlar ilk görevim olması sebebiyle bana hediye olarak ilk cübbemi aldılar, zira cübbeye ihtiyacım vardı. Bundan sonra duruşmalara onla gireceğim. Yaşasın!!! Çok sevindirik oldum. Her giydiğimde onları hatırlamamı istediler. Ben de çok teşekkür ettim hepsine :)

  Özel avukatlıkta pek bu şekilde mesleği seveceğimi sanmıyordum ama resmiyette değer gördüğümü hissettim resmen. Dedim insanmışım ben yahu. İtilip kakılmadan da yaşanabilirmiş. İyi ki girmişim diyorum. Umarım bu düşüncem daha sonra değişmez.

  Resimdeki çocuğa gelince bir haftadır, yani taşındığımdan beri şofbenim olmadığından resmen bildiğin kokmuştum. Nihayet bugün bağlatabildim ve hemen duşa girdim, onun anısına duş yapmış bir yakışıklı şart dedim :P Sen istiyor duj verecek bir yüz dolar daha :P

  Bir de evimde eşya az olması dolayısıyla inanılmaz yankı yapıyor. Çok boş. Zamanla dolacaktır ama şu an maaşımı alamadığımdan mütevellit hepsi bekliyorlar. Ya da kredi kartım geleydi iyidi. Hemen ilk iş bilgisayarımı değiştireceğim. Arkasından yatak odama bir halı. ve mutfak için çok ihtiyaçlı öte beri :) en sonda büyük bir LCD ile sinema sistemi kurdum muydu ohhhh zurnada peşrev bilenek olur :P He bi de Kedi Murteza alacağım. Umayın bakıyor bakalım. İsmi Cengiz de olabilir. bilemiyorum değiştirebilirim. Orjinal fikirleri olan varsa bildirebilir.

  Son olarak da önemli biri geliyor. Heyecanlıyım.

21 Ocak 2013 Pazartesi

yeni evimden sesleniyorum

  Evvet gençleeerrr! Nihayet beklenen haber geldi veeeee atandığım il'e gelip yerleştim bugün itibariyle de yeni işime başladım. Ama maaşımı ayın 15'i geçtiği için sonraki ay iki maaş olarak alacakmışım. Bu da demek oluyor ki ayın on beşine kadar nefesim kokmaya devam edecek. Kahretsin!!! 

  Geçen hafta o kadar yoğundu ki anlatamam. Tebligat elime geçer geçmez hemen bilet aldım koştum geldim, lojman denk getirdim. Çok yeni ve mükemmel sayılmaz ama en azından başlangıç için idare eder. Artık zamanla başka yer bakarım. Eksiklerim oldukça fazla. Salonum o kadar büyük ki iki çekyat, iki halı bana mısın demedi ve kuş kadar kaldı. Ben de bu fırsatı değerlendirip zamanla bir tarz değişikliği yapmayı planlıyorum. Şofbenim yok, param da olmadığı için ne yapacağımı bilmiyorum :( Bi kaç güne kadar kredi kartım çıkarsa ona abanacağım sanırım. Çamaşır makinesi de almak gerek. Ama tüm bunlara değer deniz manzaram var :P

  İş yerindeki kişiler de güler yüzle karşıladılar, oldukça ilgilendiler, sorunlarımı halletmeye çalıştılar. Hatta o kadar ki maaşımı alamayacağımı öğrenince sorun etmememi ve kendilerinden yardım isteyebileceğimi bile söylediler, sağolsunlar. Karşıdan oldukça uyumlu görünüyorlar umarım ben de bir sıkıntı yaşamam. Gerçi müdüre hanım biraz fazla pimpirikli  gibi duruyor ama o da iyi niyetli biri. 

  Neyse gençler tüm bu devasa evde tek başına yaşamak ürkütse de zamanla inşallah her şeye alışacağım ve bunların üzerinden geleceğim. En azından bi kaç tane de olsa tanıdık olması güzel bişey.  Bu adam durmaz kaçar, yarın işgünü malum. İlk duruşmama gireceğim. Hadi bana başarılar o halde. 

6 Ocak 2013 Pazar

illallah


  Burayı fazla kirletiyorum belki son zamanlarda.Belki de bundan üç beş yıl sonra okuduğumda neler düşünmüşüm, ne kadar ergence duygularım varmış, diye düşüneceğim.  

  Gay olmak zor iş. Hele ki bedenden ziyade kalbe önem veriyorsanız daha da zor. Bu kadar beden kirliliği olan bir ortamda temiz kalmak ne mümkün. Elbette benim de yanlışlarım, hatalarım olsa da bedenimi mümkün olduğunca hor kullanmamaya çalıştım ve Tanrı bir gün gelir de: "Nerede kullandın sana verdiğim emaneti?" derse diye hep düşündüm. Hep seveceğim ve sevileceğim, duygusal paylaşımda bulunabileceğim bir kişi aradım. Sadece bunu aradım, durmadan aradım. Beklentilerimi az tuttum.  Hep bir umut devam ettim, biliyordum aramadan bulunamayacağını, bulanlarınsa hep arayanlar olmadığını. 

  Ama artık gücümü kaybettim. Yenildim. Yenilgiyi kabul ediyorum. Ben gay doğasına uygun bir insan değilim. Ne beklenen "gay" potansiyeline sahibim ne de düzcinselim. Bir anlamda şu Almanya'ya giden gurbetçiler var ya, he işte tam onlar gibiyim; orda Türk, burda Alamancı. Yersiz, yurtsuz. 

  Ama artık o kadar çok bunaldım ve yoruldum ki  gay yaşantısından, sorunlu insanlarla uğraşmaktan. Kafa yapıma uygun olduğunu düşündüğüm insanlarla ya aramda mesafeler olmasından veya onların bana karşı artık klasikleşen ve beni beğenmedikleri-istemedikleri  ve bunu beni kırmamak için direkt söylemeyi tercih etmedikleri   "Sen iyi bir insansın, gerçekten seninle birlikte olmayı isterdim, ama biliyorsun işte durumları. Mesafeler var, seni kırmak istemiyorum." minvaldeki sözlerinden yoruldum. Onları aksine ikna etmeye çalışmaktan da... 

 Lisedeyken dönemimiz 90 kişiydi ve herkesi ismen, karakter olarak tanımasak da simaen tanıyorduk. Liseden bu yana hiç muhabbet etmediğimiz bir kız arkadaş vardı, sadece yüz olarak tanıdığım.  Geçenlerde facebook üzerinden muhabbete başladık kendisi ile; gıda mühendisi olduğu için yeni bir fabrikadan ayrıldığını, henüz iş bulamadığını,  benim de boş olmam dolayısı ile isterse bir çay içebileceğimizi filan konuştuk. Sonrasında sohbetimiz koyulaştı, çok kafa bir kız'dı. Sohbet, muhabbet koyulaştı. Müzik zevkimiz yüzde doksan dokuz oranında uyuyordu, diğer zevklerimiz de oldukça yakındı. Kafa, aile, sosyal yapılarımız inanılmaz yakın. Onun bana karşı yoğun bir ilgisi var, farkındayım. Bu zamana dek umursamadım, görmezden geldim. Ama bi şekilde artık bu oyuna son vermek istiyorum.Ve bu durumu sanırım değerlendireceğim. Daha fazla ilişkiye dair aklımda soru(n)lar kalmasını istemiyorum yoksa başka bir şeylere odaklanamıyorum. 

  Bunları söylediğim için takip eden bir çok gay arkadaşım tepki gösterebilir. Diyebilirler ki: "Hem onun yaşantısına hem kendi yaşantına yazık edeceksin." Ona sadık olduğum ve saygımızı yitirmediğimiz müddetçe sıkıntı olacağını sanmıyorum. Kendi açımdan ise şu an içinde bulunduğum ve gelecekte bulunacağım durumu şimdiden görebiliyorum. Pek iç açıcı bir görüntüsü olduğunu düşünmüyorum. Bok gibi bir yaşantım olduğunun farkındayım. Daha ne kadar dibe batabilirim ki, en dibi görmüşken. Bir erkeğe olduğu gibi ona karşı hisler besleyeceğimi sanmıyorum ama en azından belki bir kardeş gibi, belki en yakın bir arkadaş gibi, hayat arkadaşı gibi görebilirim. Aile adamına uygun bir yapım var zaten. 

  Günün birinde olur da yaşlanırsam ve evlenmemiş, gay ortamında kalmış olursam hala yalnız olmaktan çok korkuyorum. Yalnız ölmekten ödüm bokuma karışıyor. Zaten duygusal olan yapım yaşlandığımda daha da duygusallaşacağı için çok pişman olacağımı öngörüyorum. Yaş geldi nerdeyse otuza merdiven dayadı. Kaç senedir doğru kişiyi araya araya bir arpa boyu yol gidemedim. Hala aynı yerde mehteran adımları... Gidemedim işte! 

  Ve evet ben de pes ettim, havlu atıyorum. BIKTIM, YORULDUM gay olmaktan! 

2 Ocak 2013 Çarşamba

tip sorunsalı



  Nasıl ki hepimiz denize işiyoruz ve işemiyorum diyoruz, öyle de karşımızdaki insana ben kimseyi tipine göre yargılamam deyip aslında yargılıyoruz. Bunu belki arkadaşımız olacak kimselere karşı daha az yapıyoruz veya yapmıyoruz ama ilişki yaşamayacağımız, gönül bağları kuracağımız kişinin ilk önce tipine bakıyoruz. Her ne kadar bakmadığımızı söylesek de... Tipini beğendikten sonraki aşamada kişilik, karakter, iş, belki para vs devreye giriyor ama ilk önce yüz güzelliği. Maalesef insan dışını beğenmediği kimsenin içini merak etmez. Bu iyi veya kötü demiyorum ama  gerçek bu. Ve gerçekler her zaman ahlaki değerlere uymayabilir, kişinin duygularını incitebilir.

1 Ocak 2013 Salı

karma sana lanet girsin.2012 sana da

         Not:Az biraz küfür içermektedir. Şiddete meyyalim vallahi dertten.

  Öyle yılbaşı müdavimi olan bir insan değilim. "Taksim'e gidelim fordçuların önüne atlayalım oramızı buramızı elletelim, efendime söylim bara gidelim sabaha kadar içelim, ertesi gün her yer kusmuk içinde kalsın, sabah kimin yatağında uyandığımı bilmeyeyim." durumlarını sevmiyorum seveni de sevdiğimi söyleyemem. Yılbaşında özellikle Taksim'in o yürünmez kalabalığından nefret ediyorum ayrıca.  Kendi samimi arkadaş grubum içerisinde çekirdek çitleyip film izleyerek,  filmin on yüz bin yerinde durdurup saçma salak espiriler yapıp gülmek, tombala oynayıp sonuncu olmak aslında en büyük fantazilerimdendir, belirteyim. 

  Noel denilen o yaşlı emmiyi aslında Antalyalı tombiş amca olduğu için hoşlansam da bunu ticarileştirdikleri için sevesim gelmiyor. Ama madem geldik, geçmiş yılın bir durum değerlendirmesini yapalım ve yeni yıldan istediklerimizi de sıralayalım ki yeni yıl bize sokacağı pazarcı şemsiyesini seçebilsin. Malum hayat sürekli şu hayal kursa da ben de nasıl hayallerini g.tünde patlatsam diye dört gözle bakıyor kenafir. Gözü akasıca!

  Efenim 2012 hayatımın en güzel senesi demek isterdim. Amma velakin el attığım, maşallah dediğimin üç gün yaşadığı bütün nusibetler geldi beni buldu ve en verimsiz yıl olup akıp geçti. Hayır 2012'ye girerken cenabet değildim neden böyle oldu bilemiyorum, yani ille bu yıla böyle olmaması için cenabet mi gireyim bu mu ey Karma benden istediğin. İyi düşün iyi olsun'muş, yok öyle bişey. Yarısını memlekette geçirip ailevi-maddi sebeplerden dolayı kalanını İstanbul'da tamamladığım staj, işbu sebepten yaklaşık 2,5 ay uzadı. Tabi bu süreç içerisinde arkadaşımdan g.tüm kadar borç aldım ve hala işe başlayamadığım için bunları ödeyemedim.  Stajda aldığım paraysa çüküm kadar bile değildi. Sonrasında hayat hafif bir tebessüm eder gibi oldu. Memurluğa atandım derken meğerse atacağı kazığın sadece "Why so serious?" versiyonu imiş. Yıl biterken bunu görmüş olduk. 6 aydan 7 ye devrilmek üzere olan bu süreçte sabahtan akşama kadar yatmış olmamdan mütevellit o kadar sıkıldım ki artık yaşlıların neden yatmaktan sıkıldıklarını ve sırf bu yüzden hastaneye yatıp kendisi gibi olan insanları sevdiklerini anladım. Her yerlerim hareketsizlikten ağrımaya kemiklerim tutulmaya başladı. Param olmadığı için de evden adımımı dahi atamadım. 

  Gönül meselelerinde ise durum iç güveysinden halliceydi ki hayat yine seç en renklisini şemsiyelerin diyene kadar. İlk defa aldatılmanın o kokuşmuş iğrenç tadını duydum, sinirlerim gerildi bozuldu. Dayanamayıp bir ilişkiyi bitirdim. Ve tekrar yeşil bataklıklara geri döndüm. Amaçsızım şu an ama geri döndüğümde daha bok bir ortam buldum. Ajda nineden "Arada sırada aklıma geliyor." şarkısı eşliğinde eski kırıklarımı düşündüm. Bir tanesinin facebooktan fotoğraflarını gördüm. Çok mutluydu mına koyim. Niye bu kadar mutluydu ki? böyle olmamalı benden ayrıldığı için kötü olmalıydı belki. İstanbul'a ilk geldiğimde yine iletişime geçtim ama o s.klemez tavrından bişey kaybetmemiş olduğunu görünce iyi ki ayrılmışım lan oldum. Ama şimdi yine düşünüyorum da çok hoş çocuktu lan. Diğer tanıştığım insanlarla tekrar iletişime geçtim ama onlardan da ister gibi yapıp binbir bahane ile el ayak çekenlerine ne desem bilemedim, yine suratım kerhane karılarının münasip yerlerine döndü :/  

  Yeni yıldan istediğime gelince bak olum yeni yıl yukardaki gibi bir sevgili istiyorum aynı pozisyonda göbeğimden istediğini yiyebilir, hatta sadece tabaktakileri yemesin.Adam ol azıcık. En sadığından, en yakışıklısından, en insanından, en uyumlu olanından(çok mu oldu). Sonra bir an önce işe başlamak istiyorum ki para, araba, mal, mülk sahibi olabileyim. Klas giyinip, klas hareket edebileyim. Avukat adamım; şu ezikliğimden kurtulabileyim. "Binicem üstüne vurucam kırb..." öhöm... 

  Bu sene aldığım kitaplar da beni okumaktan soğuttukları için 2012 ye bir lanet daha girsin. Mümkünse yeni yıl kitap seçimi konusunda bir sahafa güvenilmeyecek bir yıl olsun. Kendim seçerim ben kitabımı müdür. Anlamıyorlar kitap zevkimden. Orhan Kemal'in Sokaklardan bir kız nedir yahu, Yeşil Çam tadında? Hala okunmayı bekleyen Kemal Tahir'in Karılar Koğuşu duruyor. Elim varmıyor onu elime almaya. Vadideki Zambak ise öl öl bayıl sonra diril kus oldu, yani fenalıklar geçirdim ve yarıda bırakmak zorunda kaldım. Sebahattin Ali candır. Bir Reşat Nuri elleri öpülesidir anacım. Ben anlamam. 

  Yeni yıldan bir diğer isteğimse 8 yıllık bilgisayarımın artık mümkünse selasını duymak. Çünkü öleli çok oldu ama parasızlıktan mirası ortada kaldı. O yüzden sevgili bloggerlar blogunuzu zor okuyabiliyorum yorum yazmaya kalkarsam beş saatim gidecek. Açmıyor anacım sayfaları açmıyor. Darılmayın gücenmeyin. Hele canım Bigay sen hiç darılma zor okuyorum o müzik zımbırtısından dolayı. 

Neyse gençler laf uzar, kesmek gerektir vesselam. Umut fakirin ekmeği. Biz dileğimizi söyleyelim de bize şemsiye sokan Karma utansın :P 
Sağlıcakla kalın.