4 Şubat 2014 Salı

gündem, mündem


   Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, gittiği Roma ziyaretinde(1 Şubat tarihli iletilerine bkz.) twitterda, aynen kopyalıyorum: 

  "Yüzyıl önceki fotoğraflardaki Roma’nın bugünden tek farkı, yollarında otomobiller yerine at arabalarının olması." 
"Şehrin yüzlerce yıllık ihtişamlı binaları, meydanları, sokakları öyle korunmuş ki ne bir gökdelen ne de bir AVM var."


şeklinde  şehirle ilgili görüşlerini paylaştı. Paylaştı paylaşmasına ama acaba bunları söylerken, ilk akla gelenin içine sıçtığımız halde hala güzel olmak için son kozlarını oynayan İstanbul olduğunu unutmadan, bunu söylemeye hakkı var mıydı? Sanki bilmem kaç yıldır ülkeyi yöneten iktidarın gönderdiği, neredeyse her önüne gelen yasayı onaylayan kendisi değil miydi acaba? Önüne gelenin alakalı alakasız her tür kanunda değişiklikler içeren ve adına torba yasa denen bir garabet olduğunu, bunların en başında da İmar Kanunu, Kıyı Kenar Kanunu ve diğer ilgili tüm mevzuatta değişiklikler yapıldığını herhalde gözden kaçırmış olacaktı. Yoksa gözden kaçırmamış olsa... Böyle bir serzenişe tabi ki en başta hakkı olan, bu ülkenin cumhurbaşkanı olarak, ta kendisiydi. 

   Aslında olayın asıl suçlusu ve İstanbul'un ağzına sıçanlar da bizlerdik.  Ne vardı otursaydık köyümüzde, tarhana çorbalarımızı yudumlasaydık,... Nitekim her birimiz taşı toprağı altın deyip gitmeseydik hala elimizde bir ikinci Roma yaşıyor olacaktı. Tü bize, kaka bize! Boşaltın ülen İstanbul'u!

  Konuyla ilgili ve görüşlerimin bir kısmını yansıtması bakımından okunmaya değer bir yazı:

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cuneyt_ozdemir/hepiniz_oradaydiniz_be-1173983

2 Şubat 2014 Pazar

öyle kardeşe can kurban



  İstanbul çok büyük, metropol amk, devasa şehir, Polonezköyü de imara açacaklarmış almıyormuş artık bu koca şehir bıdı bıdı vıdı vıdı... Hiç de bile: 
   
   Bursada olacağını tahmin ettiğim ve benim de üniversite sonrası memlekette olmam gereken bir zaman diliminde ve İstanbulda hiç normalde gitmediğim bir alışveriş merkezinde bir arkadaşımla karşılaştım. Hadi bakalım ateyizler bunu da açıklasın! Neyse mevzu o değil.

   Arkadaşımın yanında bi çocuk vardı, çok hoş bi tip diye geçirdim içimden. Hemen tanıştırdı: "Kaytancım bu da benim kardeşim" dedi. Ben çocuğa bi baktım. Allahım gözümü alamadım. O kadar yakışıklı mı olur lan bi insan, insafın yok mu senin.mp3

 Gözgöze gelmeye çalışıp da gelememeler, merhabalaşmalar eli bırakmamacalar uzun uzun tokalaşmaya çalışmacalar... Ahh öldürüyor beni bu durumlar. Ya dedim senin kardeşin olduğuna emin misin hiç birbirinize benzemiyorsunuz siz? Evlatlık filan olmayasın, dedim benim arkadaşa. Gülüştük işte öz kardeşim dedi. Sabah yataktan yeni kalkmış yüzündeki çapakları temizlememiş Yıldız Tilbe tavrıyla: "Hiç de öyle görünmüyor ama," dedim. Bi daha gülüştük. Diyemediğim iç sesim madem böyle kardeşin var bunca zaman neden tanıştırmıyorsun ya(p)rağım diyecek kadar arsızlaştı. Sonra kendi kendime düşündüm. Normalde enseste karşıyım falan filan ama böyle kardeşim olsa herhalde tüm tabularım yıkılırdı; yıkardım zorla. 

   Yalnız o değil de arkadaştaki talihsizliği düşünebiliyor musun, aynı anne babadan doğuyorsun, aynı genlerden geliyorsun ama bi kardeşine bak, bir de kendine. Böyle dram nerde var allasen. Hayır insan kendini sorguya çeker acaba ben istenmeyen bir gecenin ürünü müyüm, efendime söyliyim bir alkollü zevkin neticesi miyim, yoksa ne bileyim bir tecavüzün kaçınılmaz utancı mıyım deyu. Atlatılmaz travma. 
   İmtihan dünyası işte!