İşe başlayalı uzun denebilecek bir zaman olmasına rağmen hâlâ daha heyecan yapıyorum. Arkadaş, yüzlerce davaya girdim daha neyin heyecanı bu! Heyecan yapınca da, kulaklarıma bir uğultu yerleşiyor, yüzüm kızarıyor ve işin daha garibi kafam dahil her yerim titremeye başlıyor. Söylenilenleri de uğultu nedeniyle anlayamıyorum, cevap verirken ne diyeceğimi düşünemiyorum. Heyecanlanınca böyle pis bir adam halinde dönüşüyorum işte.
Geçen gene duruşma esnasında karşı taraf bilirkişi raporuna itirazını süresi içerisinde yapmamış. Kanuna göre de bu süre kesin süre olduğu için, tabi ki süresinde yapılmayan itirazların reddini talep edeceğim. Ama allahım sanki ilk kez duruşmaya çıkıyorum. Hakim:
-Davacı vekiline(ki bu şahıs ben oluyorum) davalının itirazlarına karşı diyeceği olup olmadığı soruldu? Ben:
-Eee...ımmm... Davalının, ımmm... Davalının itirazlarının süresinde, ımmmm... olmadığından, ımmm(İçses devreye girer: kesin süre miydi şimdi bu, bunu da söylese miydim, ama belki değildir, rezil olmayım şimdi sadece reddini talep edeyim)(Hakime hanım çattık der gibi yüzüme bakar. Bir saniyelik, sıçıyorum, tüy dikmeden fakire bir yardım bakışı atarak ben de ona bakarım.) itirazların reddine karar verilsin. Ohhh çok şükür söyleyebildim. Hakime hanım zapta geçer söylediklerimi.
Gereği Düşünüldü:
-Davalı tarafın bilirkişi raporuna itirazları dikkate alınarak, dosyanın yeniden bilirkişi incelemesi için gönderilmesine, duruşmanın bu nedenle talikine....
Hay sıçayım ağzına yaaaa. Kesin süre be kadın, kesin süre! Dikkate kendiliğinden alman lazım. Ben itiraz ed(e)memiş olsam bile senin dikkate alman lazım.
İşte böyle! Heyecan fena şey, bende ters etki yapıyor, hiç sevmiyorum ve heyecanımın geleceğini hissediyorum(soldan soldan yaklaşıyor şerefsiz meret) engelemeye çalışıyorum ama bazen ne yaparsam yapayım engel olamıyorum.