Oturmuş, ekmek arası bişeyler yiyordum. Tüm gün ordan oraya koşturmaktan isyan eden zavallı ayaklarımı bir nebze dinlendirmeye çalışıyordum bi taraftan da, ne kadar mümkünse artık. Ilık bir kış havası, güneş de var. Ama aldanıp da güneş görmüş mart buzağısı gibi çıkarsan görenler sırıtıyorsun sanır, öyle bir hava var.
Yanımdaki banka yerleştiler uzun uğraşlardan sonra. Uzun zamandan beri evden çıkmayan, ilaç kullanmaktan artık kendi ten kokusunu kaybetmiş, hasta insanlara has kesif kokusu açık havada bile belli. İtici mi? Asla! Zira işlemiştir tüm varlığına o koku, ne yaparsan yap çıkmaz. Bir nebze çaresizliğin de kokusudur. Sol yanında bir tutukluk. Zor hareket ediyor. Ama güzel gözleri var. Nazar mavisi gözler... Derin, yaşanmışlığın en gerçek çizgilerine sahip, ustaca etrafa bakan... Yaradan güzel yaratmış dedirtiyor görene.
Hani olur ya daha fazla kalmaz gücün, kolun kanadın kırılır, kürek çekemez olursun hayatın karşısında ve bırakırsın kendini akışına, nereye götürse kabulündür, öyleydi işte. Akıp gitmeye devam edecekti kendisinin varlığına rağmen ve bekliyordu zamanını. Geldiğinde de hiç gocunmayacaktı."Neden geldin, yapacak işlerim vardı, çocuklarım evlenecekti, ev alacaktım, kredi ödeyecektim, torun sevecektim" demeyecekti. Muhtemelen yeterince milletin sırtına kambur olduğunu düşünüyor ve elzem olmadıkça en temel isteklerini bile dillendirmiyordu.
Ben yemeye devam ediyorum bunları düşünürken. Ama bir gözüm hep onda. Baktığımı anlıyor. Utanıp gözlerimi kaçırıyorum. Aklımdan "Sahiden ne güzel gözleriniz var." demek geçiyor bir ara ve bunu kalkıp yanağına bir öpücükle taçlandırmalıyım. Ama vazgeçiyorum. Yanında kocası olduğunu düşündüğüm biri var. Sosyal sınırlar beni engelliyor. Sessizce uzaklaşıp gidiyorum. Kim bilir belki de demiş olsaydım çok şaşırır ve mutlu olurdu. Ama diyemedim işte:(