24 Mart 2012 Cumartesi

uçtum gençler


  Hayatında ilk defa uçağa binen masum bir Egeli var bu yedi tepeli şehrin bilmem kaçıncı tepesinde yaşayan. Zaten yükseklik korkusu olduğunu bilmesine rağmen demedi bi an için nasıl binerim uçağa. Zira diyemezdi. Çünkü bu bir iş seyahatiydi ve "ya uçağın tekeri patlarsa, ya motorundan yağ sızdırırsa, ya efendim bilemedin kelaynak sürüsü motorun ebesiyle tanışma ve dahi yakınlaşma cesaretini gösterirse" düşüncelerine yer vermesi beklenemezdi. Ve öyle de oldu. "Veni, vidi, vici."  en büyük selamlar...

  Kalkış anında hızlandığında  sağdan güneş uçağın gölgesini sola düşürdüğünden ve ben de sol cam kenarında oturduğumdan saniye saniye uçağın tekerleklerinin kalktığını görünce yiğitliği boka sürmedim. "Hadi  Jo başarabilirsin. Bayılma yeter! Sonrası Allah Kerim." diyerek bir zamanların eşsiz fenomeni Lost'tan unutulmamış kareler eşliğinde kalkışı yaptık çok şükür. Bilmem kaç katlı kocaman kocaman binalar monopoly'deki emlaklar kadarcık kalınca  "İstanbul sen mi yamansın ben mi yamanım, binerim böyle işte tepene." diyerek gaza bile geldim. 

   Pamık  gibi  bulutların üstünden uçmak başta eğlenceliydi ama sonra sıkıcı gelmeye başladı. İçimden dedim ki: "Şu bulutlar bir açılsa da yeryüzü neye benziyormuş bi görsek!" Sanki biri duymuş gibi beni, hop bulutlar dağıldı ve caanım memleketimin bağrı yanık yüreği İç Anadolu bembeyaz karlarla kaplı karşımdaydı. Hani kar tanelerinin mikroskopla büyütülmüş resimleri vardır ya, yukardan bakılınca şehirler, kasabalar, memleketler yol kenarlarına dağılmış, o kar tanesi gibi görünüyor.  Göklere kadar uzatmış bir dağ vardı başını. " Bre hey gidinin seymeni!" dedim içimden. "Nasıl da heybetli duruyor!" Erciyes olsa gerekti. O yükseklikten bile yeterince büyük görünüyordu valla.

  Aynı masum Egeli vatanımın güzide yerlerinden olan Güneydoğu'ya ilk defa geçiyordu.  Boru mu?Değil, koca Entep şehri... Entep sıcaktır dediler. içine tükürdüğümünün şansı peşimi bırakmadı ve hava o kadar soğuktu ki burnumda sarkıtlar oluştu, kuru ayaz içimi yedi resmen:)Daşı torprağı benzemezmiş Ege'ye. Kızılca bir toprağı var. Ama belli ki bereketli. Tanıdık bir sima  gördüm orda bi de. Bizim Zeytin ağacı. Yetişirmiş oralarda da. Bol miktarda antep ağaçları var. Benimkisi de laf mı yahu Antep yani adı bile:) Bizim Ege'de, hatta bizim zeytin bahçemizde de vardır antep fıstığı ağacı ama burdaki gibi kıymetli değil, toplamıyoruz bile fıstığını, kurt kuş yiyor. İnsanları da bi değişik tabi. şivesi, konuşması çok farklı geliyor başta ama sıcak insanlar. Hatta taksici bi tur, şehri bile tanıttı yani yabancı olduğumu anlayınca ki anlamaması imkansızdı yani.:) Oraya kadar gidip de doğru düzgün gezemedim bile. Zeugma filan kaldı yani. Koca gün adliyedeki işimi halletmekle uğraştım. Akşama bi baklava yemeden gitmek olmaz deyip attım kendimi güzel bir yere. Harbiden de iyiydi baklavası. Ev arkadaşlarıma da aldım fıstık ve baklava. Mutlu oldu gariplerim.:)

  Masum Egeli eve döndü gecenin bilmem kaçında yorgun argın ama mutlu... Neymiş: "Tebdili mekanda ferahlık varmış." Gidilesi, görülesi, gezilesi diye yazdım deftere:)

2 yorum:

karakedi dedi ki...

gez sen gez :/ valla bu gibi durumlarda birşey düşünmeyeceksin uçakla ilgili, yani o an için aklın uçağın havalanmasında falan filan olmayacak başka şeylere kafa yoracaksın, böylece mantık devre dışı kalınca kısmende olsa; sürüklenen yere doğru yol alıyorsun usul usul... paraşütle atlamaya niyetlenirsem birgün bu yöntemi deneyeceğim altıma kaçırmazsam tabikiside...

ah bi deli olsam dedi ki...

ben kaldıramam yahu o paraşütle atlamayı herhalde fena yok yok ayağım yere bassın yeter:)