13 Ekim 2013 Pazar

Keşif


   Anadolu insanı yücegönüllüdür, sevecendir, misafirperverdir ama bir o kadar da inattır, inat. Biraz da cahildir, maalesef cahil bırakılmıştır. Cuma günü şu olayla birlikte bu düşüncelerim bir kez daha doğrulanmış oldu: 

   Mahkeme heyeti ile bindik minibüse 48 km uzaklıktaki beldede keşfe çıkacağız. Başta herşey mükemmel başladı. Puslu bir hava var. Geçiş mevsimlerinde burada çok sis oluyor, gün ve gece arasında sıcaklık farkından dolayı. Ama yol boyunca bir inişli bir çıkışlı tepelerin yanında uzanan deniz gene de güzel görünüyor. Hakimlerle tanıştım. Hatta minibüste giderken birisinin hemşehrim olduğunu öğrendim. İkiz kızları varmış. Uykusuzluktan gözlerimiz çöktü, diyor. Stajdan, avukatlık mesleğinin sorunlarından, İstanbul'da bu mesleğin neden icra edilemeyeceğinden, o ilk tanışmaya özgü havadan sudan konuşuyoruz. Konuşacak birisi olunca yol çabuk biter. Farkında olmadan beldeye geldik.

   Davalar, yerel belediyenin şehir planında bazı yerleri imara açmasından ve köylülerin bundan rahatsız olmalarından kaynaklı davalar. Dolayısı ile belediyeye karşı açılmış. Büyük bir kalabalık ve belediye başkanı bizi bekliyor. Geldik, insanlarla tokalaşma faslından sonra toplantı odasında herkesin davası hakkında konuşuldu, bilirkişilere bilgi verildi.  Köylülerden bir çoğu fakir, üstü başı pejmürde denebilecek amcalar. Tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorlar. Tarım arazilerinin yerine ev dikilmesini istemiyorlar. Toprak da o kadar verimli ki bire beş veriyor; haklılar da. Vergisini ödeyemeyiz biz buranın sonra, diyorlar. Bu amcaları görünce içim bi kımıldıyor. Ahhh bu belediyeler! Oy uğruna ne şehircilik bıraktılar ne de vatandaşın hakkını verdiler, diyorum içimden. La Havle çekip devam ediyoruz. O esnada köylülerden birisi, sürekli belediye heyetindeki kişilere sataşma halinde. Sessiz sedasız laf sokuyor, gerginlik oluşturuyor. Ama kimsenin fazla kulağına gitmiyor ufak bir kaç uyarı dışında.

   Keşif için önce bir kaç parsel dolaşıldığı sırada hakimlerden birisi bu amca ile konuşuyor biraz yatışır gibi oluyor. Durumu açıklıyor: "Biz kimsenin tarafı değiliz, sadece yapılan işlem kanuna uygun mu onu halletmeye çalışıyoruz, sizin aranızdaki kişisel problemler bizi ilgilendirmez, amcacım ortamı germeye gerek yok." diyor. Biraz yatışır gibi oluyor. 

   Yüksek gerilim hatlarının geçtiği şehrin yakınında, ince kıvrımlı tepelerin olduğu yere geçiyoruz. Burasının yeryüzü şekilleri hep böyle. Henüz çok adapte olabildiğimi söyleyemem. Kara ile ufuk çizgisinin birleştiği yeri görüyor insan gözü. Ağaç yok, yalçın dağlar yok. Alabildiğine uzanan hafif yükseltili tepeler ve verimli topraklar...Araçlardan iniyoruz. Bozuk, toprak yolun hemen kenarındaki tarlanın içine giriyoruz. Belediye başkanı ve belediyeden imar, haritacılık işleri ile ilgilenen kimseler, avukatlar herkes orda. Dava konusu parsellere ilişkin haritalar çıkartılıyor, işte şurası bilmem kaç parsel, filanca yer şeklinde tarif verilip bilirkişiler fotoğraflar çekiyor derken aniden bir kargaşa oluyor. İç gıcıklayan bir "Ahhhh!" sesi işitiliyor. Tam o esnada adamlardan birisi gerisin geri üzerime geliyor, ne oluyor demeye kalmadan bana çarpıyor. Neyse ki çok şiddetli çarpmadığı için dengemi kaybetmiyorum. Yerde bir ayakkabı... Savrulmuş, sırtüstü yere yuvarlanan belediye başkanı... Adamı benim üzerime ittiren zabıtalardan birisinin kanayan dudağı... Zabıta hemen basıyor okkalı bir küfür ve sopa alıp geliyor arabadan. Adamın sırtına, ayırmaya fırsat kalmadan bi kaç kez vuruyor. Sonra olaya müdahale eden kalabalık neticesinde taraflar ayrılıyor. Ama ortamdaki gerginlik devam ediyor. Amca atışmaya devam ediyor. Karşıdan yumruğunu gösteriyor. "Girmesin tarlama, istemiyorum onu ben tarlamda." diyor.

   Belediye başkanı hala yerde hareketsiz yatıyor. Yaşlı bir adam, kilosu da var. O kadar ki bir süre adam kalkamayınca öldü mü yoksa diye düşünüyorum. Sonra hemen Jandarma ve ambülans çağrılıyor. İşin içinde mahkeme heyeti, baro başkan yardımcısı ve belediye başkanı olduğu için hemen hızla geliniyor, ortalık birden kalablıklaşıyor. Olay kısaca özetleniyor. İlk müdahale yapılıyor başkana. Ancak çok ciddi bişey yok. Kalçasında protez varmış. Sol omzu da daha önce geçirdiği trafik kazası neticesinde kemiğinin yanlış kaynamasından dolayı hasarlı imiş. Başkan da çok ciddi bişey olmadığı için keşfe devam ediyoruz. Ancak amca gerginliği devam ettirdiği için jandarmalar götürüyor. Keşfi bitirip tekrar belediyedeki toplantı salonunda olayı anlatan bir zabıt tutuluyor, hakim söylüyor katip yazıyor. Biz şahitler olarak imzalıyoruz. Hakimlerden biri bir ara toprağını kirlettiği için başkanı ittirdiğini söylediğini, söylüyor. "Yav ne olacak sanki, toprağın mı eksildi ayak basınca, Allah Allah." diyor.   

   Ahh be amcam! Durduk yere başını derde soktun şimdi. Yapılacak şey mi bu! Tarlama girmesin de girmesin dedin, ama şimdi bak daha mı iyi oldu. Belki de haklıyken haksız konuma düştün. İnsan tutmalı bazen kendini, özellikle de belli zaman ve mekanlarda. Ama inadı tuttu mu tutuyor işte. Ecce Homo*

*İşte(bakın) İnsan

6 yorum:

Deniz Su Tiffany dedi ki...

Tabi ya. Ah o belediyeler! Zaten konu şehircilik ve arsalar araziler parseller üzerine olunca direk siyaset kavga vs. Herşey çıkabiliyor. Bence kesinlikle Türkiye'de en hassas konudur şehircilik. Hala gayrimenkul sektörü üzerine yatırım yapılabilen bir ülkeyiz malesef :(

ah bi deli olsam dedi ki...

@MT: sorma yahu adam bi de böyle tam belediye başkanı ağzıyla konuşuyor ya sinir oldum bana da diyor laf sokmaya çalışıyor filan hiç tartışmaya girmedim tabi ki

zerdaliler dedi ki...

Ben kendi bloğumda da HES'lerdan dolayı bir yazı yazmıştım. Toprak mevzusu önemli, çünkü bu insanların tüm geçim kaynağı buna dayalı. Hem "yemeyle yakmaya dağ dayanmaz" diye bir söz vardır. Belediyelerin işgal ettiği bu topraklara karşı verdikleri bedel, o insanların sürekli olarak kullandığı bir toprağın değerini finanse edebilecek mi?!

Feodal bir anlayış hüküm sürdüğü için de, babadan-oğula devreden bu toprakları bu şekilde elden çıkarmaya göz yumamıyorlar. Her ne kadar tepkileri, "medeni" insanlar olarak bizleri rahatsız etse de, onların da "öfke kontrolü" sorunu var yani. Siyasetin karıştığı her ortamda bunun böyle olması kadar doğal bir şey de yoktur herhalde. İyi bari, yine de kazasız belasız atlatılmış en azından. Geçmiş olsun.

Cem dedi ki...

O toprak o amcanın ekmeği..
Çıkar hesapları içindeki bir siyasetçinin de ekmeğinin üzerine basmasına tahammül edememesini anlayabiliyorum..

Üzüldüm adamın durumuna :(

Keyfekeder dedi ki...

Cahillikteb doğan çaresizlik, işte o amcanın yaptığı bu. ne derdini anlatacak kadar yol yordam biliyor, ne de sözünü geçirecek kadar zengin ve güç sahibi biri degil. Belediye başkanı aslında o adamın kaderi, kaderine hınçlanıp saldırıyor..

ah bi deli olsam dedi ki...

@zerdaliler: teşekkür ederim ama hayır hiç yoktan kendi başını derde soktu haklı olduğunda şüphe yok hukuken de duygusal olarak da ama işte gel de anlat :S

@Cem:siyaset iğrenç bir bataklık nereye el atsa huzur bozuyor :S

@KK:yani dediğin gibi güçlü biri olsaydı bu para veya tanıdık siyasi anlamda muhtemelen istediğini yaptırabilirdi ama her insan eşit doğmuyor keşke zayıfı koruyan daha güçlü bir mekanizma olsa