27 Ocak 2014 Pazartesi

iki keklik




    Dedemle nenem ilkokula bile gitmemişlerse de kültürlü insanlardır ve çoklarına göre de fakir olmalarına rağmen, görgülü, ekmeği yenir, suyu içilir, evinde yatılır, misafire güleryüz gösterilir insanlardır. Hatta o kadar ki önceden ulaşımın kolay olmadığı, bir yerden bir yere giderken yol üzerindeki köylerde konaklanması gerektiğinde önce dedemlerin evini gösterirlermiş. Ondan önceki dedelerimizden kalma, vakfedilmiş bir göz oda ve bir ahırın kapıları misafir geldiğinde açılır, kaç gün kalacağı sorulmaz, kendisine aş, hayvanına da saman-ot-yem verilir ve kimse de bundan gocunmazmış. Şimdilerde nenem o vakfedilen oda ile ahırı kadastro işlemleri geçerken tüm akrabaların ve sülalenin payı var diye kendi üzerine dahi almayıp, büyük dedelerden birinin üzerine kaydettirmiş ki kurt teyzem ve diğer kurt akrabalar değerli olan bu yeri satıp vakfı -kullanılmıyor olsa bile- yok etmesin.  Hiç bu politik oyunlara aklım ermediği gibi kandırılmaya müsait de bir yapım olduğundan bu konulara değinmeyeceğim, her neyse...

    Dedemle nenemin bunca görgülü olmasından olsa gerek köy yerinde zamanında radyo, nenemin ifadesiyle ıradyo, çok evde olmamasına rağmen dedem, annemin genç kızlığı döneminde eve bir ıradyo almıştır. Annemler çeyizleri için allar, güller, dallar işlerlerken tek kanal olan TRT radyo devamlı açık olurmuş. 

    Annem de, nenem de, dedem de bu sebeple, bir çok türkü bilirler, severler ve söylerlerdi. Hatta o kadar ki dedem yatağa düşüp de iyiden kalkamaz olduğu hastalığının son dönemlerinde, televizyonda çıkan iki keklik türküsüne eşlik etmiş, sözlerini tekrarlamış: "Bak, şimdi burasında 'yazması oyalı, kunduruası boyalı' diyecek!" deyip içimi sızlatan, beynime kazınan ve ölümünden sonrasında bile hala bu şarkıyı dinlediğimde aklıma gelen heyecanını anımsamama neden olacaktı. 

   Kim bilir belki kendi doğduğu toprakların içinden çıkan bu türkünün onda bir hikayesi vardı ya da annesiz babasız büyümüş olmanın verdiği öksüzlük duygusunu onca yaşına rağmen atamamıştı veyahut da ucu yanık bir sevdanın kenarı-köşesi canını yakıyordu, bilemiyorum. Amma sonuncusuna pek ihtimal vermiyor olmalıyım, çünkü gözümün önünde nenemle ikisi de dünya üzerinde belki de denk gelebilecek en iyi çift idiler. Birlikte fakirlik çekmişler, birlikte çalışmışlar, birlikte kazanmışlar ve bir yastığa yıllarca baş koymuşlar. Elbette kötü günleri de olmuştur ama bunu da aşmasını bilmişlerdir. Sonrası mı? Sonrasında şarkılar, türküler,...

devamı gelecek...

5 yorum:

SaklıSevgi dedi ki...

Seninde olsun böyle sevenin
En güzel zamanlarında
Nerede olursan ol
İçin için yanan aşkı ile

Sadece seni düşünsün
Elini hiç bırakmasın
Varsın genç olsun
İster pomak olsun
Yanında hep dursun
Olabildiğince mutlu olsun
Razı olsun senden gelene
Umut etsin güzel günlere
Mesut olsun seninle birlikte..

Dr.eamer dedi ki...

gözlerim doldu be kaytan:(

allah kalanlara uzun en çok da onlarınki kadar dolu bir yaşam nasip etsin..

benim dede evi de müteahhitlerin kurbanı oldu bu sonbahar,ne yazık ki bazı konularda hiç fikrimiz alınmıyor..

ah bi deli olsam dedi ki...

@SS: al bu da benden sana akrostij olsun o zaman :P

@Dr. Eamer:ahhh o gözü kör olasıca müteahhitler anı hatıra demeden en gelirse para hırsıyla yıkıp geçiyorlar. amin amin :)

Haplo dedi ki...

bugün okuduğum en güzel yazıydı.. teşekkür ederim. :)

ah bi deli olsam dedi ki...

@haplo: ne demek afiyet olsun :)